14 Ekim 2015 Çarşamba

Mostar

Tekija Blagaj

      

Pocitel’i gezip gördükten sonra ‘’Buna’’ nehrinin kaynağına gidiyoruz. Avrupa’nın en güçlü su kaynağıymış burası. Nehrin görüntüsü büyülüyor insanı. Kaynağın tam bitişiğinde Bektaşi tekkesi olan ‘’Alperenler Tekkesi’’ var.





Blagaj’ın kelime manası ne acaba diye sorduğum, muhasebe dediler. O zaman bu tekkenin ehli insanların gönüllerini nasıl fethetmiş anladım, önce nefis muhasebesi,dünya muhasebesi, ahiret muhasebesi yapmışlar sonra gönüllere girmişler.



Alperenler Tekkesi’nin girişi. Her adımda ‘Hu’ demeyi hatırlatıyor. Allah’ı anarak gir tekkeye diyor.
Sebkati mahlaslı padişah Sultan birinci Mahmud olsa şu mısraları tekrar söylerdi : ‘Varalım kuy-ı dilara’ya gönül hu diyerek.’’

Vee Mostar

Mostar, Bosna-Hersek’in dördüncü büyük kenti. Kentin ortasından geçen nehrin batısı Hırvatların, doğusu boşnakların kontrolünde. Köprü de bu iki yakayı birbirine bağlıyor. Yanlış hatırlamıyorsam ‘’most’’ köprü demek, ‘’mostar’’ da eski köprü anlamına geliyormuş.



 Köprünün üstünden Mostarlı gençler belli bir para karşılığı atlıyor nehre. Eskiden sevdikleri kıza cesaret gösterisi için atlanırmış buradan. Devir değişti tabi :)


Köprünün üstünde bizi karşılayan mazara gerçekten unutamayacağımız kadar güzel. Mostar'ı gördükten sonra buranın neden bu kadar ünlü olduğunu daha iyi anlamış olduk.




Mostar sokaklarında ilerlemeye başladık ve eski çarşının içinden geçtik.


Hediyelik eşya satan bir çok dükkan sokaklar boyunca bizi takip ediyor.


Çarşı gezimiz sırasında kısa bir mola vermek için bir restorana yemek yemeye girdik. Rehberimiz burada balık yememiz önerisinde bulunduysa da bizim tercihlerimiz farklı yöndeydi. Yemek çeşitlerinin çoğu, köftenin farklı versiyonlarından oluşuyor. Gittiğimiz çoğu yerde farklı yemekler sipariş etmiş olsak da temelde köfte yemiş olduk :) Mostarda seçeneklerimiz biraz daha fazlaydı. Değişik lezzetler deneme şansımız oldu. Kimisine biraz ağır gelmiş olsa da ben sevdim ;)



Ve tabii ki Bosna'ya gittiyseniz yapmadan dönmemeniz gereken şeylerin başında kahve içmek başta geliyor. Biz de akşamüstü gün batımını izlerken kahvelerimizi keyifle yudumladık.



Şehrin sokaklarını adımlamaya devam ettik. Savaşın vahşi yüzünü bir kez daha gördük. Savaşta en ağır yarayı burası almış.  Saraybosna'da olduğu gibi savaşın acı yüzünü genç nesile hatırlatmak ve unutturmamak için savaşın izleri silinmemiş.





Muhteşem bir şehir, tarih ve coğrafya..






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...